04 Şubat 2023 Cumartesi
Türkiye, önemli bir tarım ülkesidir. Tarım, ülkenin ekonomisinde önemli bir yer tutar ve birçok insanın geçimini sağlar. Tarımın en önemli sektörlerinden biri, tahıl üretimi ve ihraç etmektedir. Türkiye, dünya ülkeleri arasında en çok pirinci, buğdayı ve mısırı üreten ülkeler arasındadır. Tarım ayrıca meyve, sebze, süt, et ve hayvancılık gibi diğer sektörleri de içermektedir.
Son yıllarda Türkiye tarımının teknolojik açıdan gelişmesiyle birlikte üretim miktarı ve kalitesi arttı. Bu sayede ülke içi tüketim ve ihracat miktarı arttı. Tarımın teknolojik gelişimi tarımın verimliliğini arttırmış ve üretim maliyetlerini azaltmıştır.
Ancak Türkiye tarımının hala bazı sorunları vardır. Bunlar arasında, üretim maliyetlerinin yüksek olması, tarımın az verimli olduğu bölgelerin varlığı, tarımın yeterli desteklenmemesi ve tarımın çevresel etkileri sayılabilir.
Türkiye tarımının geleceği için önemli olan, tarımın teknolojik açıdan geliştirilmesi ve üretim maliyetlerinin azaltılmasıdır. Ayrıca tarımın verimli olduğu bölgelerde üretimin arttırılması ve az verimli olan bölgelerde üretimin teşvik edilmesi gereklidir. Tarımın çevresel etkilerini azaltmak için de önlemler alınması gerekmektedir.
Türkiye tarımının geleceği için alınacak önlemlerle, Türkiye tarımı daha verimli ve çevre dostu hale gelecektir. Bu sayede Türkiye tarımı, dünya ülkeleri arasında daha önemli bir yere gelecektir.
Değerli okurlarımız bu hafta ülkemizde alım gücünde çekilen problemlerden ve hayat pahalılığından bahsetmek istiyorum. Son bir yıldır gittikçe artan hayat pahalılığı ve alım gücü sorunları artmaya devam ediyor. Bu sorunları çözmek için asgari ücretin artması gündemde. Fakat benim düşüncem asgari ücrette olacak olası yüksek bir artışta hayat pahalılığı ve alım gücündeki problemlerin artacağı yönünde. Örneğin şu anki ekmeğin fiyatı beş lira asgari ücret ise beş bin beş yüz lira, asgari ücretin sekiz bin beş yüz lira olacağını düşünelim bu durumda ekmeğe gelecek olan zam oranı asgari ücrete gelecek olan zam oranından çok daha fazla olacak. Asgari ücretin sekiz bin beş yüz lira olması durumunda asgari ücrete yaklaşık yüzde elli dört zam gelmiş oluyor fakat buna karşın en temelden başlayalım buğdayın toplanma sürecinde çalışan bir kişinin, o buğdayın una çevrilme sürecinde çalışan kişilerin, buğdaydan una çevrilen unun paketlenmesinde çalışan kişilerin, bu paketlenmiş unun market raflarına taşınmasını sağlayan şoförlerin, markette çalışan kişinin maaşında da yüzde elli dört artış oluyor buna bağlı olarak unun fiyatında da büyük bir artış oluyor ayrıca bu unu alan fırıncıda çalışan kişinin de asgari ücretinde yüzde elli dört artış oluyor buna bağlı olarak hem aldığı unun fiyatında büyük bir artış hem de çalıştırdığı işçinin maaşındaki yüzde elli dörtlük artış karşısında fırıncı da kesinlikle yüzde elli dörtten daha fazla ekmeğe zam yapmak zorunda kalıyor. Bu örnek sadece ekmek için geçerli değil aklınıza gelen diğer çoğu üründe bu mantığı kurabilirsiniz. Bu durumda asgari ücrete gelecek olası zam hayat pahalılığına ve alım gücündeki inanılmaz düşüşe olan bir çözüm yolu mudur? Siz okuyucularımıza takdirine bırakıyor, haftaya görüşmek dileğiyle hoşça kalın diyorum.
Değerli okurlarımız bu hafta sizlerle yine acı ama gerçek olanlardan birkaç örnek ile beraber olacağız şöyle bir konu ile başlayabiliriz. Covid-19, pandemi, hastalık, kapanma tedbir
leri derken yaklaşık 1 yıldır bu illetle dünya ülkeleri ile birlikte biz de ülke olarak uğraşıy oruz. İlaçtı iğneydi kısıtlamaydı, bunların hep sini mümkün mertebe uyduk uymaya da çalışıyoruz fakat dikkatlerden kaçmayan o kadar ilginç şeyler oluyor ki bunların hepsini beraber yaşıyoruz ve görüyoruz. Mesela restoran, kafe ve saire yerler kapalı ama yok bu sefer toplu taşımalara girmeyeceğim önceki yazılarımızda bunu dile getirmiştim. Bu sefer ki sanki biraz ayrıcalık gibi geliyor ne mi? Bunlara kısaca şöyle bak tığımızda alışveriş merkezleri, oteller, kaplıcalar, kayak merkezleri ve siyasi parti kongreleri bu covid’den etkilenmiyor galiba.
Kendi ilçelerimizde bile çoğu siyasi parti ve dernekler hastalık dolayısıyla toplantı yapamazken ne hikmetse 300-500 kişilik kongreler yapılıyor kayak merkezlerindeki oteller full kapa site ile çalışıyor fakat ufak çaplı cafe, çay ocağı, lokantalar kapalı. Nedendir bilemeyiz fakat aklımıza şu acı gerçek geliyor. Biz küçük esnaf ve gelir düzeyi anca geçilen bilecek kadar olan in sanlar geceleri 2000 TL ödeyenler bu hastalıktan muaf mi diye kendi kendimize sormadan edemiyoruz. Acı ama gerçek olduğunu biliyoruz.
Siz çok değerli okuyucularımıza bu haftaki yazımızda günümüz siyaseti üzerine birkaç kelime ile acı ama gerçek olanları anlatmaya çalışacağım.
Mesela bütün siyasi partiler vatan millet diyerek sloganlar atıyor fakat genel merkez olsun il başkanlığı olsun ilçe başkanlıkları olsun gerçek manada söylemleri ile işlemleri farklı oluyor. Mesela herhangi bir partinin ilçe başkanı görevli olduğu ilçede o ilçede vatandaşın lehine olan işleri belediyeye bildirip takipçisi olmak, aleyhine olan işleri ve yapılan icraatları usulünce muhalefet edip doğru projeleri sunup yapılmasını sağlamaktır.
Fakat Türkiye geneli dahil bu işler doğru an lamda yapılmıyor. Nedendir bilemeyiz. Fakat ne muhalefet var, ne de milletin yanında olmak var. Ne iktidar, ne de diğer Muhalefet partileri. Bence görev ve sorumluluklarını tam manası ile yerine getirmiyorlar ya da getiremiyorlar. Ben de buradan şunu belirtmek isterim ki tabii ki belediye ile iyi geçineceksin tabii ki nezaketi elden bırakmayacaksın. Bunlar olurken de doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceksin ama görüyoruz ki bunlar şimdilik rafa kalkmış. Gerçek manada demokrasiyi gerçek anlamda uygulayan yöneticiler görmek dileğiyle iyi günler.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.